Geçtiğimiz hafta biz İtalyan aileleri gibiydik. Anneanne, hala,dayı, dede, babaanne ve biz. Evde tam 8 kişiydik. Hayır, özel bir şey yoktu. Evet, hepsinin birden Çağın’ı özleyeceği ve Adana’ya geleceği tutmuştu. Barış’ın ailesi de benim ailem de Adana’da yaşamıyor. Çağın da ilk ve tek torunları/yeğenleri. Hal böyle olunca her gün telefondan görüntülü konuşmalar, Facebook ve İnstagram’a koyduğum fotoğraflar bir süre sonra kesmemeye başlıyor. Onlar da atlayıp otobüse/uçağa, geliyorlar Adana’ya. Sekiz yıllık evliliğimin ilk beş yılında evime bir kere gelen kardeşim Çağlar, Çağın doğduktan sonra neredeyse 2 ayda bir bizde. Anneanne ve babaannenin bir ayağı zaten Adana’da. Görmemişin torunu olmuş misali…
Çağın’ın doğum günlerinde veya arada sırada herkeste birden Çağın özlemi arttığında bizim evde toplanırız maaile.
Böyle günlerde hayat sabahın altıbuçuğunda başlıyor.
Bir gürültü, bir patırtı…Her odadan yükselen başka bir ses…
Öğlen saatlerine uzanan kahvaltılar…
İtina ile kurulan sofralar…Akşam yemeği için yeni kebapçı arayışları…Hepsi bizim evde.
Her kafadan bir ses çıkıyor.
Bir kenarda yeni aile dedikoduları fısıldaşılıyor.
Küçük çocuklar normalde kalabalıktan bunalır, sıkılır değil mi? Nerdeee? Mutluluktan havalara uçuyor bizimkisi. Zannedersiniz doğduğu günden bu yana hep böyle, sekiz kişi yaşıyoruz.
Sabahın köründe, her zamanki vaktinden yarım saat önce kalkıyor.
Sessizce yataktan iniyor. İstikamet babaanne yatağı. Yorganın altında yarım saat kitap okunuyor.
Kahvaltı saatine kadar sırayla her yatağa uğruyor.
Kahvaltının ardından akşam biz işten gelene kadar hala, dayı, babaanne, anneanne, dede evdeki herkesle sırayla oyun oynuyor. Ramazan dede, Ezop masalları anlatıyor; bizimki hiç sesini çıkarmadan dinliyor.
Çağın’ın etrafında dönen dünya biraz daha büyüyor. Hal böyle olunca da şımarıklık tavan yapıyor.
Böylesi bir kalabalık benim için bulunmaz nimet. Mutfağın ve evin idaresini tamamen anneanne ve babaanneye devrediyorum. Sadece Çağın ne yiyecek onu düşünüyorum, o kadar.
Benim için akşama ne pişirsem derdi bitiyor. Ne pişecek, evin neresi temizlenip düzenlenecek hiç düşünmüyorum.
Oh ne rahat…
Rahat olmasına rahat ama anneanne ve babaanne eve ayak bastığından itibaren lezzetli, tehlikeli ve kilo aldırıcı bir döneme giriyoruz.
Mutfaktan mantı kokuları yükseliyor.
Sabah kahvaltısı için binbir çeşit ekmek pişiriliyor.
En baştan çıkarıcısı ise buzdolabını açınca karşıma çıkan içli köfteler.
Kahvaltının ardından başlıyor akşam yemeği için hummalı hazırlık.
Her öğün bir ziyafet kıvamında.
Geçtiğimiz hafta biz geniş aile idik anlayacağınız. Evde sürekli bir şamata hali. Suratlarda kocaman bir gülümseme…Dizi filmlerdeki hep bir arada yaşayan ailelere benziyorduk. Hep böyle olabilsek keşke. Aynı şehirde yaşayabilsek…Hep gürültülü, patırtılı …Hep şamatalı..
Her daim geniş ailenizle mutlu günlerde mutlu anları konuşun inşallah… Çocuğunuzun mutlulukla büyüdüğünü görün…
Amiiin. Çok teşekkür ederim Gülenay Hanım.