”2014 te en çok hissettiğin duygu nedir? ” diye sorarsanız; çokça şükür, sıkça mutluluk ve sürekli koşturmanın getirdiği yorgunluk derim. Sabah kalk, giyin, Çağın’ı giydir, kahvaltıyı hazırla, ortalığı topla, işe git, vizit yap, poliklinik yap, nöbet tut, Çağın’ı okuldan al, yemeği hazırla, ye, yedir, oyun oyna, ortalığı topla, yat, sabah kalk…..şeklinde devam eden, kesintisiz, nefessiz bir koşuydu 2014. 2015 de aynen öyle başladı. Hatta 2015’e nöbette, ayakta ve çalışarak girdim. Hafif nezleydim de. Bir kaç gün dinlenirim, geçer diye düşündüm. Tabii dinlenemedim.
Ocak ayının ilk günleri kendimi biraz hasta hissediyordum, burnum sürekli akıyor, arada tek tük öksürüyor, tüm kemiklerim ağrıyordu. ‘’Bir doktora git, muayene ol, işe gitme’’ dedi Barış. ‘’İyiyim, akşamları dinlenirsem geçer’’ diyerek çalışmaya devam ettim. Kendime birkaç kalem ilaç başladım, atak geçirmemek için astım ilaçlarımın dozunu artırdım. Arada bol bol sıvı almaya çalıştım. Ama çalışma tempomu yavaşlatmadım. Hastalığı ayakta atlatırım sandım ama öyle olmadı, yanıldım. Perşembe gecesi çok yoğun geçen bir nöbet tuttum. Sabah olduğunda, nefes almakta zorluk çekiyordum artık. Kendimi bir üniversite hastanesinin göğüs hastalıkları polikliniğine zor attım. Doktorun muayenesini bitirmesi ile ‘’Hastaneye yatıralım, ciğerleriniz çok kötü’’ demesi bir oldu. Kısa bir pazarlığın ardından, elimde bir koli ilaç ve bir haftalık raporla evimin yolunu tutmuştum bile. Sonraki iki hafta boyunca kendimi yataktan çıkaramadım. Doğru dürüst yemek bile yiyemedim. Şubat tatili nedeni ile Çağın evdeydi, bazı günler değil ilgilenmek, onunla konuşacak kadar bile sesim, nefesim yoktu. Allahtan anneanne ve babaanne, hazır kuvvet olarak evdeki yerlerini çoktan almışlardı. Oturup yazı yazayım, bir şeyler okuyayım dedim onu da başaramadım. Durmadan, nefes almadan koşturan bedenime, beynimin bir şekilde dur deme yoluydu bu belki de. Oysa ki hafiften rahatsızlanmaya başlayınca, astım hastası olan biri olarak bir doktora gidip, biraz evde dinlenseydim olay bu kadar büyümeyecek, bir kaç günde toparlayacaktım muhtemelen.
Diyeceğim o ki tüm ocak ayını hasta ve yatarak geçirdim ben. Alamadığım, daha doğrusu alıp da veremediğim her nefeste sağlığımın, oğlumla oynayarak geçirebildiğim her anın kıymetini bir kere daha apaçık kavradım. Zamanla yavaş yavaş nefes darlığım düzeldi, halsizliğim kayboldu. Sesim Çağın’a kitap okuyabilecek duruma yeniden geldi. Tüm bu süreçten kendime daha çok bakma sözü vererek çıktım. Daha çok spor, daha az çalışma, (mevcut sistemde bu nasıl olacak bilemiyorum tabii) ve sık doktor kontrolü vaadediyorum kendime artık.
Yogunluk, anneliğin ve çalışan kadın olmanın kaderinde var galiba.
öncelikle çok geçmiş olsun umarım iyisinizdir? Anne olmak zor çalışan anne olmak dahada zor hep eksik kalıyormuşsun hissi yaratıyor insanda buda bizi oldukça yıpratıyor 🙁