Eylül ayında okula başladık biz. Biz diyorum çünkü okulun ilk günü görmemişin oğlu olmuş, okula başlamış modelinden anneanne, babaanne, her iki dede, dayı, maaile gittik okula. Yani daha doğrusu önce sadece babası ve ben gittik, sonra çıkışta almaya bütün sülale geldi. Çağın heyecanlı biz ondan heyecanlı… Belki bizim heyecanımız ona geçtiği, belki de evden ilk kez tek başına ayrı kalacağı için anaokuluna alışma süreci Çağın için biraz zorlu geçti. Böyle olacağını da tahmin etmiştim zaten. Bu yüzden anaokulu seçerken dikkat ettiğim noktalardan biri de okulun uyum sürecinde ılımlı bir politika benimsemiş olması idi. ‘Çocuğu sınıfa alıyoruz, bir iki ağlıyor sonra alışıyor.’’ şeklinde yaklaşımı olan okullardan arkama bile bakmadan uzaklaşmıştım. Okul, bize uyum süreci için bir yol haritası çıkardı, öğretmeninin ve okul psikoloğunun desteği ile bu dönemi yavaş ve sakin bir şekilde atlattığımızı düşünüyorum.
Bütün yaz onu okul fikrine alıştırmaya çalıştım. Anaokuluna alışma süreci için yaz aylarından başladım hazırlığa. Her gün kısa bir süre okul hakkında konuştuk. Okul ile ilgili sanal oyunlar oynadık, okulu ziyaret ettik birkaç kez. Okulu gezdik, sınıfını gördük. Okul açılmadan önce okul psikoloğu ile görüşüp okula başladığımız hafta nasıl bir yol izleyeceğimizi belirledik. Hatta okullar açılmadan bir hafta önce öğretmeni Sezen Hanım ile tanıştık. Uzun bir tanışma faslı oldu, karşılıklı sohbet ettik, Çağın ilk etapta öğretmenini sevdi. Her şey Çağın’ı okula alıştırmak ve uyum sürecini kolaylaştırmak içindi. Peki oldu mu? Pek sayılmaz.
Okulun ilk günü babası ile birlikte geldik okula. Okulun kapısından, elinde çantası ile biraz gurur, biraz stress yüklü girdi içeri. Öğretmeni bizi kapıda karşıladı, sınıfa birlikte girdik. Sınıfın bir köşesinde benim kucağımdan inmedi ilk saatlerde. Ne sınıftaki oyuncaklar, ne kitaplar ne de bir sınıf dolusu çocuk onun benim yanımdan ayrılıp sınıfa karışmasını sağlamadı. Sonra yavaş yavaş benim yanımda koltukta oturmaya başladı. Bu sırada ona ‘’arkadaşlarının yanına git , oyun oyna vb.’’ hiç baskı yapmadım. İlk gün 3 saat kadar kaldıktan sonra okuldan ayrıldık. . Okul ilk hafta yarım gündü, saat birde öğlen yemeğinden hemen sonra eve gidiliyordu.
İkinci gün benimle birlikte oyunlara katıldı. Benim yanımdan pek ayrılamadı, arkadaşları ile oldukça sınırlı bir iletişim kurabildi.
Üçüncü gün ben sandalyede oturdum, Çağın tek başına oyunlara katıldı, öğretmeninin yanında durdu, arada gelip bana sarıldı, ağladı, geri gitti.
Dördüncü gün sınıfın önünde oturmam gerektiğini söyledi öğretmeni ama Çağın kıyameti kopardı. Sakinleşene kadar sıkıca sarıldım. Sakinleştikten sonra tekrar ona sıkıca sarılarak lobide olacağımı, her istediğinde beni görebileceğini, ağlamak isterse ağlayabileceğini söyledim ve sınıftan çıktım. Biraz ağladı ama hemen sustu ve günün geri kalanını sorunsuz geçirdi. O gün lobide içim içimi yedi, kendimi yavrusunu cami avlusuna bırakmış bir anne gibi hissettim.
Beşinci gün sabah sınıfın önünde öpüşüp, vedalaştık ve benim lobide olacağımı her istediğinde görebileceğini söyledim. Biraz mırın kırın etti ama yine de öğretmeninin elini tutup sınıfa girdi.Toplamda iki kez lobiye benim yanıma geldi. Bahçe saatleri boyunca da gözü lobide beni aradı sürekli. Üzgün görünüyordu.
Ben daha fazla izin alamadığım için ikinci hafta lobide bekleme sırası babaanneye geldi. Babaanne lobide bekledi ikinci hafta boyunca. Çağın, bu süre içinde bir iki kez lobiye babanesinin yanına geldi. İkinci hafta ve sonrasında okulda tüm günü ağlamadan geçirdi, arada bir öğretmeni ile bana telefon edip, özlediğini söylüyor ve kapatıyordu.
Takip eden 3. ve 4. haftalarda okulda ağlamıyordu ama okula gidiyor olmaktan pek de mutlu değildi. Her sabah okula giderken mızmızlanıyor, ‘’okula gitmek istemiyorum anne’’ diyordu. Haftanın günlerini öğrenip, cumanın gelmesini iple çekiyor, her gece ‘’anne yarın günlerden ne?’’ diye soruyor, cuma olmadığını öğrenince sesindeki coşku sönüveriyordu. Başlangıçta o okula gitmek istemedikçe ben de çok üzülüyordum, ama sonra sonra ‘’hangi yaşta okula başlarsa başlasın evden ayrılmanın ona zor geleceği’’ gerçeğini ve bu yaşadıklarımızı yaşayan ne ilk ne de son aile olduğumuzu kabul ettim.
Sonra yavaş yavaş okula alışmaya başladı. Araya bayram tatili ve bir ufak hastalık girmesine rağmen okulun desteği, öğretmeninin uygun yaklaşımı ile bu dönem aşıldı. Önce okul onun için ”anne-baba işe giderken gidilmesi gereken yer” oldu. Zamanla ‘’okula gitmek istemiyorum mızmızlıkları’’ ve sabahları vuku bulan ”kaşının üstünde gözün var” krizleri kayboldu. Hala ne zaman tatil olacağını soruyor ama okula severek gidiyor. ‘’Yarın cuma mı anne?’’ soruları, yerini ‘’bugün hangi ders var? sorularına bıraktı. Çok sevdiği bir öğretmeni, merakla beklediği atölye dersleri, görmeyince özlediği arkadaşları var artık çok şükür. Darısı diğer okullarına…
Merhaba guncel anne.oncelikle blogunuzu begenerek cok yakindan takip ettigimi belirtmek isterim. paylaşmak istedigim konu oglumun gece uykulari ile ilgili.ayaz ondort aylik .gunduzleri iki kez uyuyor.burda bi sorun yok yalniz gece uykulari adeta bi kabusa donusuyor hepimiz icin.hala küçük besiginde uyuyor! cunku yatagina koyunca bas bas bagiriyor malesef tekrar besige aliyoruz.alistiramadim :((geceleri bi saga donuyo bi sola donuyo bagiriyo falan sesler cikariyo agliyo sutunu iciriyorum sonra dalana kadar salliyorum.yarim saat geciyo tekrar ayni seyler .hic huzurlu degiliz geceleri ve bu durum beni cok uzuyor.cozum bulamiyorum durumla ilgili ve ilk defa çaresiz hissediyorum . aklima siz geldiniz belki bana yardimci olabilirsiniz diye! siz de oncelikle bir annesiniz ve beni en iyi siz anlarsiniz eminim.simdiden cok tesekkurler.durumla ilgili düşüncelerinizi bekliyorum .iyi gunler dilerim.
Öncelikle gündüz uykusunu teke düşmenizi öneririm ve en son uykudan saat 14.30 gibi kaldırmanızı öneririm. Onun dışında onu tek başında yatağında uyumaya alıştırmanız gerekiyor ki bunun için size ve bebeğinize ait bir uyku eğitimi modelini benimsemelisiniz.