Çağın’ın okula başlaması ile hayatımıza daha önce hiç karşılaşmadığımız bir kavram daha girdi. Daha doğrusu bomba gibi düştü aile yaşantımıza: Ödev
Çağın’ın öğretmeni öyle çok ödev veren biri değil. Ancak haftada 14 saat aldıkları İngilizce dersi için sanal ortamda takip edilmesi gereken bir platform var. Bu platformda okunması gereken İngilizce hikayeler ve bu hikayelere dair çözülmesi gereken sorular var. Ayrıca Morpa Kampüs’ten yapılması gereken ödevler ve kodlama dersi için eve verilen kodlama problemleri de mevcut. Bunlar daha çok ödev niteliği taşımayan hem eğlendirip hem gelişimi destekleyen uygulamalar. Ama çocuk bunları da ödev olarak algılıyor ve yapmayı sevmiyor. Sorumluluk sahibi değil diyemem. Sınıf öğretmeninin verdiği ödevleri yapmada bir sorun yok ama diğer öğretmenlerin verdikleri ev çalışmaları birazcık aksıyor.
Akşamları sıkça ‘’ Bugün ne ödevin var?’’ ’’İngilizce ödevini daha yapmadın:’’ Ödevlerin bitti mi? türünden diyaloglar yaşanıyor evde.
Geçen gece mesela ’’Ödev yapmak çok sıkıcı anne.’’ dedi. Bence de dedim, ama içimden tabii. O anda ne söylemem gerektiğini bilemedim, daha eğlenceli başka bir konu açıverdim.
Aslında ilk 2 ay oldukça iyiydi. Okuldan gelir gelmez üstünü başını çıkarıp, elini ayağını yıkadıktan sonra kendiliğinden ödevin başına geçiyor ve oldukça kısa bir süre içinde ödevlerini yaptıktan sonra oyun oynuyorduk. Hafta içi rutinimiz ders, oyun, yemek, televizyon, uyku şeklinde seyrediyordu. Ta ki Kasım ayının 3. Haftasında girilen ara tatile kadar. Bu ara tatilde bol oyun azıcık ders ve kitap okuma şeklinde oldukça yüklü (!) bir program izledik. Ancak bu program bizde daha doğrusu Çağın’da bir okul öncesi çağa dönüş isteği uyandırdı. Bu pazartesi tekrar açılan okul ile birlikte sık sık şu diyalogları yaşar olduk:
‘’ Ben ödev yapmayacağım, oyun oynayacağım yeaaaa.’’
Tamam Çağın’cığım oyun oynayalım önce ödevini sonra yaparsın.
‘’Yok o zaman da ödevim yetişmez anne böhüüü.’’
Şimdi hakkını yemeyeyim evladım ödev yapmak istiyor ama doya doya televizyon da izlemek istiyor, oyun da oynamak istiyor. Çocuk okul sonrası evde ne yapacağını şaşırmış vaziyette. Ben de ona hak vermiyor değilim. Aklımda ödevlerle ilgili pek çok soru işareti var. Mesela:
- Her çocuk farklı ise ve farklı yollarla öğreniyorsa niye her çocuğa aynı ödev veriliyor?
- Çocuklar erken kalkıyorlar ve geç geliyorlar zaten. Yemekti dinlenmeydi derken zaman hızlıca geçiyor ve çabucak uyku saati geliyor. Ödev, zaten gelişme çağında olan bu çocukların daha az uyumasına neden olmuyor mu? ‘’Ödev mi uyku mu?’’ E bana göre uyku….
- Gene aynı şekilde yemek ye, dinlen, ödev yap, uyu sarmalından çıkamayan çocuklar hali ile oyuna da vakit bulamıyorlar. E hani oyun çok önemli idi? Hani oyun çocuğun işi idi? Napcaz şimdi?
- Hafta sonu verilen ödevler bazı okullarda arş_ı alayı aşıyor. Hafta sonu ödev yapmaktan ne ailece baş başa vakit geçirmeye ne bir spor veya sanat dalı ile ilgilenmeye vakit kalmıyor. Ödev mi egzersiz mi? Tabi ki egzersiz….(Bizim okulda hafta sonu çok ödev verilmiyor.)
- Bir ilkokul çocuğu için öğrenmenin tek yolu ödev midir? Öğrenme başka yolarla da olamaz mı? Mesela eğlenerek? Eğlenerek öğrenme nasıl oluyor diye sormayın, eğitimci olmadığım için bilmiyorum. Eminim eğitimciler bunun nasıl olacağını biliyorlardır.
- Bizim evde ödev bir tehdit veya ödül konusu değil. Şöyle bir cümle henüz kurulmadı bizim evde: Hadi ödevini yap seni sinemaya götüreceğim. Tabi şimdiye dek kurulmamış olması bundan sonra da kurulmayacağı anlamına gelmiyor.
- Ödev var ama oyun da var. O gün önce ödev mi yoksa önce ödev mi yapılacağına Çağın karar veriyor.
- Çalışırken çok eğlendiği dersler var (kodlama dersi) hiç bir şey yapmak istemediği zamanlarda en eğlendiği derslerden başlıyoruz.
- Ödevini yaparsa yapar, yapmazsa sonuçlarına kendi katlanır.
- Ödevin oğlumla aramda bir tartışma konusu yaratmasına, evde stres kaynağı oluşturmasına müsaade etmemeye çalışıyorum.
- Çantasını kendi hazırlıyor. (Yani ben yokken babaannesi hazırlıyor)
Öte yandan Türk eğitim sisteminin acımasız gerçeği ödev. Çağın’ın okulu her ne kadar az ödev verse de bizim de akşamları ve hafta sonları gündemimizin bir bölümünü ödev oluşturuyor. Okulun ilk açıldığı günlerde onun daha 6 yaşında bir çocuk olduğunu unutup eve gelir gelmez bir an önce ödevlerini yapmasını bekliyordum. Tabii çatışma kaçınılmaz oluyordu. Şu anda ödev/oyun dengesini tam olarak kurabilmiş değiliz ama ödev konusunda oturtabildiğimiz bazı uygulamalar var. Size de kısaca bahsetmek istiyorum:
Bu kadar uzun uzadıya yazdıktan sonra bir de özet geçeyim: Daha fazla ders istemiyor. Oyun oynamak istiyor veya bazen sadece boş boş odasında vakit geçirmek istiyor. Ben ilkokulda ödevin faydası olmadığını düşünenlerdenim. Bilgi öğretmek yerine bilgiyi arama bulma, kendi kendine merak etme ve araştırmayı anlamayı, hayata ve sorunlara eleştirel gözle bakabilmeyi öğretmelerini talep ediyorum okullardan. (Türkiye’de öyle bir okul yok biliyorum. En azından Adana’da yok.)
Birbirinden farklı öğrenme tarzları ve bilgi, beceri farkları olan 24 kişiye birden aynı ödevin verilmesini benim aklım ve mantığım kabul edemiyor nedense. O yüzden bence ilkokulun en azından ilk sınıfı veya sınıfları için de oyun çocuğun işi diyorum ve buradan Çağın’ı birkaç yıl dersten çok oyunla, egzersizle ve kitap okuma ile destekleyeceğimi beyan ediyorum.