Ayşenur ve Berk’in hikayesine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Doğum yaptığınız ilk günler nasıldı?
İlk günler hastaneden eve evden hastaneye gitmekle geçti.. Sabah erkenden hazırlanıyor bebeğimin yanına gidiyordum. Yenidoğan servisi kuralları gereği Uzun süre kalmama izin vermedikleri için hemşireler çıkarana kadar içerde kalıyordum. Ve eşime bebeği görmeye izin vermedikleri için çıkınca saatlerce bebeğimi anlatıyordum. Sağolsun doktor bey emzirme odasında beklecebileceğimi söyledikten sonra gün boyu 3 saatte bir bebeğimi görmeye gidiyordum. İlk günler bebeğimi hiç uyanık göremedim. Ben konuştukça uyanmaya çalışıyordu ama uyanamıyordu. Ne zaman yanına gitsem aldığı ilaçların etkisiyle sürekli uyuyordu. Gözlerini göremedim diye tüm hemşirelere hasta bakıcılara telefon numaramı vermiştim. Uyandığında hemen beni arayın demiştim ama 5 gün göremedim . Sonra bana uzun uzun baktı. Mavi gözlerinde dalıp gitmiştim. Beni buradan çıkar diyordu sanki. Sanki artık eve gidelim sıkıldım diyordu. Her tarafında kablolar, hortumlar vardı. Ve sürekli sinyal veren bir monitör vardı başında. Allahım her solunumu düştüğünde derin nefes alıyordum sanki ben nefes aldığımda ona verebilirim gibi hissediyordum.
-Bebeğim 17 gün küvözde kaldı. Bizim için sanki yıllar gibi geldi. İlk 5 günlükken kucağıma almama izin verdiler. Öncesinde değil bebeğime küvözün camına bile dokunmam yasaktı. oysa sanki ona dokunsam okşasam daha çabuk iyileşecekti. Önce küvözün içinde altını değiştirmeme izin verdiler ancak öyle heyecanlıydım ki ellerimin hiç o kadar terlediğini hatırlamıyorum. Bu sanki Öss sınavına girmek sanki en zorlu davada savunma yapmak gibi bir şeydi. Sanki sevinçten gökyüzüne havalanmak gibi bir şeydi ama değildi daha başka daha güzel bir şeydi. Heyecandan altını değiştiremedim. Hemşire yardım etti. Sonra kucağıma aldım, kuvözün dışında hemen solunumu düştü, kuvöze koymamı söylediler. Ağlamaya başlamıştım canı acıyor diyordum. Sadece canı acıyor diyordum. Hemşireler yanında ağlamamamı ağlayacaksam dışarı çıkmamı söylediler. Ben dışarı çıkmayı tercih ettim. Her ne kadar kucağımda sakinse de ben odadan ayrıldığımda ağlamaya başlıyormuş. Hemşireler her gün ben gittikten sonra uykusunda ağladığını söylüyorlardı. Kucağımda uzun uzun bana baktı. Sonra bir kez de gülücük kattı. İşte o an dünyanın en mutlu insanı bendim.
– Bebeğimi emzirmeme izin vermiyorlardı, solunumu bir türlü düzelmemişti çünkü o yüzden her gün sabah erkenden süt sağma makinesini, yiyeceklerimi ilaçlarımı koca bir valiz yapıp hastaneye gidiyorduk. Sütüm artması için kompostolar, still tealer hepsini hastaneye taşıyorduk.
eşim koridorda bekliyordu ben de anneler için ayrılmış bir odada bekliyordum. zordu hem de çok zor.. Bebeğim hastanede diye bir gün bile yatıp dinlenemedim. Günlerce akşama kadar ayakta kaldım nerdeyse.. Hastaneye gidip gelmek beni çok yoruyordu ama bebeğimi görmeye değerdi elbet.
– Biz o konuda çok şanslıydık, erken doğum riskiyle hastanede yattıktan bir iki hafta sonra hastaneye yeni bir yenidoğan yoğun bakımı açılmıştı. Ve çok iyi bir yenidoğan uzmanımız vardı. Doktor bey, tüm hemşireleri ve hasta bakıcıları çok güzel yetiştirmiş. Hepsi bebeklerle kendi bebekleri gibi ilgileniyordu.
Anneler için ayrılan bekleme salonlarındaki koltuk miktarları arttırılabilir. Süt sağma makinelerinin sayısı arttırılabilir. Anneler gün boyu beklerken bitki çaylarını yapabilecekleri bir kettle ısıtıcı odalara yerleştirilebilir. Bunun dışında her şey çok iyiyidi. Bebeğimi çok güzel baktılar.
Bazı hemşirelerle küçük sıkıntılar yaşadım. Annelerin hepsi lohusa. Ve hepsinin bebeği yoğunbakımda kalıyor. Bazen kırıcı olabiliyorlardı. Ama ben gerek kendimin avukat oluşu gerekse de eşimin de orada akademik personel olması sebebiyle hiç kendimi ezdirmedim ama maalesef gariban diye tarif ettiğimiz yurdum insanını sudan sebeplerle çok kötü azarlayabiliyorlar. O dönemde sütü azalan kesilen annelerde hemşirelerin de payı var ne yazık ki…