Taşınacağız, taşınıyoruz derken taşındık. Peki büyük şehre taşındık da ne oldu? ” Oooo yaşasın büyük şehirdeyim artık; o alışveriş merkezi senin bu alışveriş merkezi benim geziyorum, taşınır taşınmaz süper bir spor salonuna kaydoldum hergün spora gidiyorum, kocacığımla vizyonda izlenmedik film bırakmadık ” demek isterdim ama diyemiyorum. Neden mi?
Nereden başlasam anlatmaya? Yerleştikten sonra ilk iş bakıcı aramaya başladım. Adana’da eş dost, akraba çok sağ olsunlar. Her biri bir kaç bakıcı adayı önerdi. Sırayla görüştüm(k). Gelenler, artık bizim kalabalığımızdan mı ürktü (ben, babaanne, eski bakıcı ve baba) yoksa karşılıklı beklentilerimiz mi uyuşmadı bilinmez ”biz bi düşünelim sonra sizi ararız” deyip deyip kaçtılar. Biran sanki ben iş başvurusu yapıyorum sandım. Tabii hiç biri aramadı. Ben de ‘madem öyle ben de şartlarımı söyler, kabul edenlerle görüşüm” diye düşünerek bir aracı ajansa başvurdum. Neyse ki ajans sayesinde anlaşabileceğimizi düşündüğümüz biriyle karşılaştık. Allah bozmasın iyiyiz şimdilik.
E bakıcımızı bulduk, yerleştik de sayılır ama iş, bunlarla bitmiyor işte. Oh ne güzel mehil müddetini kullanıp 15 gün evde ayaklarımı uzatıp yatacağım; minik kuzuyla vakit geçireceğim diye düşünürken evdeki hesap çarşıya uymadı. Önce çalışacağım hastanenin yeni taşındığımız eve fersah fersah uzak olduğunu farkettim. Yedi yıllık evliliğim boyunca eşimle aynı hastanede çalışmış ve her sabah arabanın ön sağ koltuğunda işe taşınmış biri olarak bu acı gerçek pek de hoşuma gitmedi. Toplu taşıma da bir alternatif ama hastane ev arası iki toplu taşıma aracı değiştirmem gerekeceğinden ve yol uzak olduğundan bu seçeneği mecburen eledim. Aksi takdirde günde 2 saatimi yolda geçirecektim. Çok da iyi araba kullanamayan ve uzuun bir süredir direksiyona el sürmemiş birisi olarak trafiğe çıkacağım demekti bu. Hemen bir direksiyon hocasıyla anlaştım ve derslere başladım. Böylelikle araba, direksiyon dersi derken al sana aile bütçesinde koca bir gedik.
İkinci şoku evde ısınma sorunuyla kaşılaşınca yaşadık. Adana güzel şehir, havası mis falan ama muhteşem bahçesine ve çocuk parkına meftun olarak kiraladığımız evimizin ufak bir de kusuru var sayın okur: Doğalgaz yok. Tüm sokakta süren doğalgaz döşeme çalışmaları, nedense bizim apartmanın önüne geldiğinde 2014 yılında devam edilmek üzere ertelenmiş. E biz de kışı donarak geçirecek değiliz ya taktık odalara birer klima idare etmeye çalışıyoruz. Ama odadan çıkınca … Tabi klimaları Kızılay bağışlamadı; aile bütçesine bir koca delik de oradan açıldı. Ara ara kendime kızıyorum: Be kadın kendini Florida’da mı zannettin de doğalgazsız, kalorifersiz ev tutun; tamam sıcak bir memlekete taşınıyorsun ama sonuçta kış mevsimi diye bir kavram, burada da var. Üstelik bir yıllık peşin kira verdiğimiz için evden de çıkamıyorsun. Zaten herşeyin fiyatı geldiğimiz yerin 1,5 katı: Bakıcı, kira, gıda vs vs. Bir de buna ısınma ve trafik sorunu da eklendi. Oh mis.
Tüm bunlara ek olarak Çağın’ın gece ağlayarak uyanmaları, yersiz huysuzlukları tavan yaptı. Kendi odasında başlayıp bizim odada devam eden gece uykusu artık bizim odada başlıyor ve bitiyor. Eskiden kendi kendine yatağa giden çocuk uyumamak için bin türlü numara çekiyor. İşe giderken arkamdan el sallayan çocuk, şimdilerde karşıdaki markete bile giderken kıyameti koparıyor. Bana da ya sabır çekmek düşüyor.
Son durumumuzun özeti böyle işte. Ama Adana güzel tabii… Bir ay sonra da bahar gelecek zaten.. E ben de yavaş yavaş ilerletiyorum sürücülüğü. Bakalım önümüzdeki günler nelere gebe?