Merhaba sevgili okur; tüm sosyal medya deniz, plaj resimlerinden geçilmez, İnstagram çıplak ayak fotolarından yıkılırken bir yazı daha Adana’da geçirmenin derin sıcaklığı ile bildiriyorum. Bir kez daha tüm yazı Bodrum’da, Çeşme’de Yunan Adaları’nda geçiremiyoruz. Tatile gitmemize, ruhumuzu nadasa yatırmamıza, öğleden sonra uykularına yumuşak bir geçiş yapmamıza bir süre daha var.
Adana sıcak, hem de çok sıcak…. Bu yaz da, aslında bir ay olan ama aralıklı, birer hafta olarak kullanabildiğimiz iznimize çıkabilmek; denizle buluşabilmek için hızlı bir çalışma temposuna girdik. Yirmi günde karı koca 10 nöbet tutuyoruz. ‘’Sabah kalk, işe git, gel, Çağın’la oyun oyna, yedir, yatır, o uyunca sen de uyu’’ şeklinde geçiyor günler. Ailecek sıcaktan bayılmak, çalışmaktan helak olmak üzereyiz . Karı koca bir yaz klasiği olan, ‘’nöbet tutmaktan birbirini görememe’’ kıskacı altındayız. Çağın her sabah biz evden çıkmadan soruyor: ‘’ Anne, sen mi nöbetçisin, babam mı?’’ Her ikimizin de evde olduğunu öğrendiği nadir günlerde yüzü aydınlanıyor kuzucuğumun. Hayatımın yaz rutininden fenalık geldi anlayacağınız.
Adana sokaklarında gündüz in, cin top oynuyor. Kimi yazlığa kaçmış, kimi yaylaya. …Geri kalan da çok zorunlu kalmadıkça sokağa çıkmıyor.
Yazın Çağın’ın okulu kapalı. Haziran ve Temmuz ayı boyunca yüzme dersine gitti. O da Ağustos itibarı ile kapandı. Okulun yaz okulu desen o da Ağustos’un ilk yarısı itibarı ile sonlandı. Gündüz saatlerinde dışarı çıkmak mümkün olmayınca nerede ise tüm vakti evde geçiyor Çağın’ın. Biz de işten geri kalan vakitlerimizi evde birlikte oyun oynayarak, kitap okuyarak ve resim yaparak geçiriyoruz.
Geçen yıl ve ondan önceki yıl yazla ilgili yazdıklarıma baktım da hep bir uzun tatil ve dinlenme özlemi, hep bir dost kalabalıklarına karışma isteği var. Bu yaz da gerçekleşmedi bu istek, böyle giderse emekli olana kadar da gerçekleşmeyecek. Bu yaz da arkadaşlarım ya tatilde ya nöbete olduğundan onları mangallı, sohbetli akşam yemeklerinde değil sadece doktor odalarında, hastane koridorlarında görebiliyorum. Bu yaz da her şeye yetişmeye, her soruya cevap vermeye çalışıyorum.
Allahtan Temmuz ayı sonunda kısa bir süre Silivri’de annemin yazlığına gittik. Denize giremesek de anne evinde olmanın, çimlerde yuvarlanıp, uzun sabah kahvaltıları yapmanın keyfine vardık. Kısa bir ara verip, dönsek de tüm yazın yorgunluğu çöktü üzerimize. Yüzlerimiz asık, sinirlerimiz gergin. Çağın tatil için geri sayıma başladı bile. Anlayacağınız, bizim buralarda yaz dediğin böyle geçiyor; hep bir koşturma hep bir telaş, hep yetişememe hali…Ama gene de yaşasın güneş, yaşasın yaz. Çabuk gel tatil!